24 Temmuz 2010 Cumartesi

önünde giden kişileri geçme isteği

yolda yürürken önünde olan kişiyi geçme istediğidr...
sözlük napcağımı bilemiyorum akıl ver bana...önümde yürüyen kişileri geçme isteğiyle yanıp tutuşuyorum sürekli...gideceğim yerleri sırf önümde birileri var diye kaçırıyorum daha sonra diğer sokaktan geri dönerek -ıssız olması koşuluyla- gidecğim yere varıyorum... nasıl bir illettir kurtulamadım , hep bir hırs hep bir
tabakhaneye bok yetiştirme durumu içerisindeyim...hayır bakıyorum sürekli arkamdan kovalayan da yok.annem erken doğumsun sen ondan diyor ama bu kadar kolay bir sebebe bağlamak istemiyor daha derinlerde bişi var... kurt mu var lan

tencerede mısır patlatırken kapağı açmak

tencereye yağla tuzu koyup arından patlar haldeyken kapağı açmaktır...

yapılmaması gereken bir olaydır , eğer patlama aşamasında 7 8 mısır tanesi varsa ve tam siz kapağı açtığınızda patlarsa suratınıza gözünüze gelme ihtimali çok yüksektir...bu mısırlara genelde asi mısır diyoruz önce onlar yenir , isyanın ele başlarını ağızda çatır çutur yiyerek ortadan kaldırılır.ibret olsun diye tencerenin tam önünde yapılır mısırlara bir uyarın niteliğinde olsun...

19 Temmuz 2010 Pazartesi

green day oasis travis aerosmith

The All-American Rejects - Gives You Hell


The All-American Rejects - Gives You Hell
Yükleyen The-All-American-Rejects. - Yüksek çözünürlüklü video keyfini yaÅ�ayın!

çocukluk üzerine

Bir kişi bir şey anlatmaya kalkınca eğer böle bilgin bilgin bir şeyler açıklamaya çalışınca karşıdaki hemen şey düşünür "hadi anam be bırak felsefeyi artistliği".

bizim zamanımızda öyleydi bizden fazla şey bilen biri olsun nefret ederdik yani o kişiye kin duymak için çeşitli mazerete gerek yoktu ; bizden fazla bilgiye sahip olsun yeter. ya da illa bilgiyle sınırlamamalı , boyu uzun olsun , yakısıklı olsun bir insandan tiksinmek için bin sebep yaratabilirsin sabit dur böle bişi yapma yani adam eger niyet ettiyse senden tiksinmek için ne eder bulur yapar “ne duruyosun odun gibi” der aha yani sen orda uysal efendi kişilik 1 dk kada odun olursun bu her zaman böledir.

bu davranış daha ilkokul yıllarında başlar en küçüğü çalışan kazanır elması kızarır olayıydı herkesin kırmızı benim ki garip bir renk alırdı sinir olurdum kırmızı olanlara en büyük olaysa

arkadaşlarla evcilik oynarken biraz yakısıklı velet hemen baba olur güzel kız anne sende çocuk çıldırırsın lan neden baba olmuyorum diye daha o zamanlar başlar işte çocukluk sonuçta ama çocukluktur deyip olur zamanla büyür dendi mi aha bitti zaten her şey çocuklukta başlıyo o zamanlarda nasıl bir hayal güçleri varsa naptıkları belli olmaz her an her şey olabilir yani pi mi çekilmiş bomba gibidirler onlar yataktan "bugün itfaiyeci olmalıyım" diyerek kalkarlar en son gördüğünüz zaman bir ateş yakmış onu işeyerek söndürmeye çalışır...yani ben ev yakanıda gördüm ki o kadar piskopatı kolay kolay olmaz ama neme lazım tedbirli olmak gerek…

Bilmiyom siz nasıldınız ama çoçukken hakkaten hani nasıl derler saf yok mal diyelim daha uygun bir kelime oluyor yerine oturuyor , çocukken ben biraz maldım tüm çocuklarda var bence bu . mesela çocukken ilk mal oldugumu hissettğim an takım tutma olayıydı ; bana ilk takımımı dayım tutturdu hani yiğeniz ya direk yapıştı beni Beşiktaşlı yaptı sonra işte köye gittik bi gün böle iyice malım yaz bide sıcak daha da belirgin yapıyor bu işi , amcam geldi yanıma sen "hangi takımlısın lem" dedi .bende dedim "amca Beşiktaş" nasıl kandım o dediği lafa hani nasıl bir mallıktır hala unutamıyorum , amcam “ olm bırak o ne öle pis kartal bütün kuşları yiyo sen ne güzel sarı mavi şirin kanarya fenerli ol “ dedi aha fenerli oldum maldım bilmiyordum ki aha büyüdük öğrendim ki kartal aslan bide kanarya var adam yanıma geliyo şimdi “ben aslanım hey hey GRRRR” diye kükrüyo böle bakıp kalıyom ne dicem adamın karsısına geçip hani karizma bir sesi olsa kanaryanın bişi olmayacak ama cik “abi ben de kanarya cik” mi dicem .çocuktuk saftık belki ilerde böle çizgi filmlerde oldugu gibi kanarya mutasyon falan geçirir 3 başlı 10 kollu olur sesi de caok" falan olursa o zaman görürüm ben aslanı kartalı…

çocukken baskaydı işte hepiniz ölesinizdir çocukken sıkıntılarınız olmustur mutlaka , biz çocukken "acaba bugün ne yapsakta oramızı buramızı kırsak" diye çeşitli aksiyonlar yapardık çıkıp düşmediğim ağaç kalmamıştı zaten ondan böle oldum. nerde şimdi yeni nesil bilgisayarın basında cunter oynuyor oyunda ölüyor aa öldüm bir el sonra tekrar canlanıyor pehh bizim oyunlar ölemiydi be bir sapanla taş savaşı yapardık abov mahalle hastanelik ; bizim oynadıgımız oyunları şimdi guines rekorlar kitabına girmek için kullanıyorlar . hiç unutmuyorum çocukken annem babam çalıştıgı için ben anneanemde kalırdım işte yine sıradan bir gün ben ikinci katın balkonuna oturmustum elimde oklava oklavaya da ip bağladım göya balık tutuyorum balık yok ya balık olsun diye ucuna mandal bağladım (mühendisliğe ilk adımlardı o zamanlar) abovv görseniz bendeki havayı sanki ışınlamayı buldum bir mühendis havasına girmişim nerdeyse bozuk televizyonu tamir etmeye kalkacaktım işte saldım ikinci kattan benim süper oltayı bekliyom böle . bir ara mandal bir yere mi takıldı ne safım ya aa balık diyerek asagı baktım . artık o düşüşe kaç puan verilir bilmiyorum ama o olta hala elimde sıkı sıkı tutuyordum annemlerbeni hastaneye götürecek "oğlum bırak sunu" diyor ben bırakmıyordum sonra baya dikiş yedik kafaya.

çocukken birde komşunun bahçesinden bişi alma vardı hani kendi bahçende bile olsa ordan gidip alacan ki evin yaşlısı hep yaslı amcalar olur kesin böle ölme zamanı gelmiş ama "biraz daha durup işkence yapmalıyım" diyen türden işte amaç onu çıldırtmak ben atletik yapılı oldugum için önden tırmanırdım tabi hikayenin sonunda hep ben ağacın tepesinde kalırdım aşağıda elinde sopa sadist amca olurdu. ne amca giderdi ordan ne de ben inerdim öleeee babam gelip alırdı amcayı yatıstırıp sonunda bide babayla evde tekvando dersleri...

neyin ne oldugunu kestiremediğimiz zamanlardı o zamanlar çizgi filmlerle büyüdük her Allah'ın günü çizgi film seyrederdim susam sokağı vardı bir zamanlar beni harekete geçiren şeydi o bende orda hangi karaktere özeneceğimi şaşırmışım galiba kurabiye canavarı denen bişi vardı ona özenmişim sırf onun yüzünden buzdolabındaki herseyi parça parça ağzıma doldururdum yok hani yiyebilsem neyse annemin mutfağı basmasıyla kurabiye canavarı hayallerim suya düşmüştü...

çocukluk salaklıktır dedim ya aslında çocukluk çok önemli psikologa gittin mi nasılsın diye sormuyo direk çocukluga iniliyo . sonra böle saçma sapan bişi yaptınmı senin akranın kesin mahallede sevmediğin bir çocuktur "bu çocukkende böyleydi" derler herşeyi çocukluğa bağlarlar ondan beni görenler hemen şunu der “çocuklugu iyi geçmedi galiba ondan böle” hiç de alakası yok benim ailem biraz farklı ondan…


benim babam biraz milli duyguları baskın adam siz evlerinizde ali baba kırk haramilerle büyürken ben Ergenekon destanıyla büyüdüm bakın samimi söylüyorum ben mehter marşlarını ninni sanırdım o derece… siz yatakta uyurken en güzel rüyanızın ortasında “EYYY TÜRKK titre ve kendine gel” diyerek odaya dalış yapan bir babanız olsaydı sizde böle olurdunuz etkiye tepki gibi…Ama dünyada en sevdiğim kişilerden biridir babam…O olmasa çekilmezdi herhalde bu dünya sevgiyle ve saygıyla ellerinden öperim…

Çocukluk başka işte o dönemleri tekrar yasamak isterdim ama ne yalan söliyim zaten ben hiç büyümek istemem hep çocuk gibi davranırım böylece hep orda olurum sizde arada sırada çocukça davranın çocuklarla konuşun kendinizi iyi hissediyorsunuz içinizde ki çocuk derler aha işte onun elini tutun ki kalabalıkta şaşırıp yolunu kaybetmesin hep yanınızda olsun…

Esen kalın…

erkek öğrenci yurdunda ki şap etkisi

yemeklere katılan şapın erkek öğrenci üzerinde etkisidir...

üniversiteyi yeni kazanıp gelen bir öğrenci iz bilmez yol bilmez bir şekilde hemen eve çıkmaz genelde. öğrenci yurduna yerleşir. eğer ki yerleştiği öğrenci yurdu da cemaat yurdu ise yenilen yemeklerin vücutta değişik etkilere sebep olması normaldir...


verirler şapı yemeğe veriler şapı lan bir ara "neydim noluyor" falan oluyor insan , 5 6 gün aktivitesini kaybetmiş bir adam düşünün. gidiyorsun tuvalete tokatlıyorsun "ses verrr yaşıyor musun ses veeeerr" la erkek için en önemli olan organlardan bir tanesinin gözünüzün önünde "kanı çekilmiş bir solucan" gibi durması çok üzüyor korkutuyor... önce sıcak su sonra soğuk su hayata döndürmek için çabalar. her gece fındık yemeler enerji almalar.
bir ara aşık veyselden "yokluğunda varlığında bir" diyerek ortalıkta geziyordum o derece...


ama bir gariptir ki bende böyle etki eden yemekler bazı arkadaşlarda ilginç etkiler yol açıyordu , duvara tırmanan gördüm resmen. adam banyoya bir giriyor 1 saat 2 saat çıkmıyor napıyor ne ediyor öldü mü kaldı mı arkadaş bir kız görüyolar peşinden gidiyorlar nasıl oldu anlamadım. velhasıl 6 aylık böyle bir durumdan sonra eve çıkarak tekrar erkekliği hissedip "hadi çadır kuralım" diyerekten mutlu olmuştum...


18 Temmuz 2010 Pazar

radiohead - videotape

MELANCHOLY LİST

radiohead - street spirit
radiohead - wish you were here (pink floyd)
radiohead - videotape
radiohead - paranoid android
radiohead - creep
anathema - violence
anathema - anyone,anywhere
anathema - everwake
anathema - a dying wish
anathema - angelica
anathema - are you there
anathema - fragile dreams
green carnation - burden is mine
porcupine tree - collapse to light into earth
ashram - rose and the air
agalloch - the melancholy spirit
uaral - surrended to decadebr
agalloch - in the shadow of our pale companion
ulver - The Mountaintops
ulver - Exodus
empyrium - Where at Night the Wood Grouse
Empyrium - Dying Brokenhearted
draconian - Akherousia
slipknot - vermilion pt2
ashram - elizabeth
ashram - spirit of rising moon
dark sanctuary - preludia
forest of shadow - silent cry
insomnium - resonance
ensiferum - tears
ensiferum - mourning heart
travis - turn
cold play - the scientist
eluveitie - anagantios
tiamat - will they come
ulver - twilight song
estatic fear - CHAPTER I,II,III,IV,V,VI,VII
lacrimas profundere - come solitude
tanhi - huomen
ningizzia - spirit of the abandoned
love - i want to died
isole - forevermore
coldplay - fix you
sigur ros - hoppipolla
dream theatre - through her eyes
glen hansard - falling slowly
glen hansard - lies
sia - breathe me
austin hartley - in my sleep
limp bizkit - behind blue eyes
audioslave - like a stone
scorpions - send me an angel
scorpions - holiday
blind guardian - bard's song
coldplay - hardest part
tarja turunen - calling grace
mago de oz - strange world
oasis - stop crying your heart out4
anathema - j'ai fait une promesse




breathe me - sia

biraz melankoli

feel like crying tıklaman yeterli

17 Temmuz 2010 Cumartesi

işte o an

bir mühendis sınıfı toplantısı daha klişe bir rakamla 19 erkek 3 kız...3 kızdan 2 sinin sevgilisi olup bir tanesi saptır ve erkek başına 48 / 16 = 3 kg düşmektedir. gece olur hava kararır kızlar yurtlara dönmek ister ve giderler...son bir tanesi kalır (sevgilisi olmayan özgürdür yurda geç gidebilir) ve evdeki erkek tayfa kızı durağa otobüse kadar geçirmeye karar verirler. (fesatlık yapmayın :P) sonra inerler aşağıya otobüs beklenmeye başlar 1 kız 16 erkek. çoban koyun sürüsünü otlatır görüntüsü vardır.sonra ilerden otobüsün geldiği görülür ve erkekler arasından "geliyoo lann" diyerek bir ses işitilir kafalar otobüsün geldiği yöne çevrilir.saat 23 civarıdır ve otobüs doğal olarak boştur.şöförün gözlerinde ilginç bir ifade belirir.sayısal lotoyu tutturmuş gibi bakışlar vardır. otobüs yanaşır ve otobüse sadece bir kız biner diğer 16 erkek kalır ve otobüs şöförünün beyindeki nöronları belli bir süre iletimi keser...

işte böyle bir an ancak
işte o an şeklinde ifade edilebilir...

kardeşe yapılan küçük piskopatlıklar

eğer kendinden küçük bir kardeşiniz varsa ve daha aklı tam ermediyse , yapılması keyifli olan küçük piskopatlıklar türleri vardır...

(demiri alıp kafaya geçirmeyin yapan var biliyorum sakin anlatıcam)

örnekleri her zaman mevcuttur böyle şeylerin , ben gördüklerimi aktarıcam…

kucuklugunden itibaren kardese 'biz seni otobuste gorduk, senin annen baban cingene, biz evlatlik aldik seni, oz cocuklari degilsin sen bunlarin' diyerek kardesi ayar etmek...

dövüş filmlerinde gördüğü sahneleri kardeşinin üzerinde denemek...(bunu yapan çok var gördüm)

size vurdukça gülmek... bu sefer daha da sinirlenen kardeş daha sert vurur, siz daha çok gülersiniz ve kardeş sinir krizi geçirir..

bir hışımla kitap okuyan kardeş, 'söyliim mi lan sonunu, ha?' diyerek yalvartılır, tüm yalvarmalara rağmen kitabın sonu söylenir ve sonrasında kardeşin kitaba olan ilgisinin azalması zevkle izlenir...

dipnot: bunları yapamadım yapamaaadıımm ama biliyorum , 2 tane kız kardeş var erkek kardeşim olaydı çok şey çekecekti benden ahh ahh...

abla kız kardeşe
abi erkek kardeşe yapar bu işkencleri daha çok olanlar bilir ve belki...

16 Temmuz 2010 Cuma

güne başladığım vakit

güne başladığım vakit
ellerime renk renk ışıltılar dolar
ve sen gözükürsün ;
garip bir gölge benzeri
penceremin önünde beklersin

bakışların kaplar tüm duvarları
köşeye sinmiş titrek bir örümcek ağını
boşluğu,hüznü,içinde ben olan herşeyi

ama buna rağmen mutluysan
en güzel gülümsemeni giyinmişsen
ve aniden alevlendiriyorsa saçlarını rüzgar
bir kaç dakikalığına gizlen , kıskanmasınlar...

aç değilim deyip sofradan kalkmayan arkadaş

aç değilim diyen ve sofraya binbir naz ve yalvarma ile çağrılan arkadaştır. öğrenci evlerinde genelde biri yemezse dikkat çeker çünkü öğrenciler her daim açtır ve bir öğrencinin aç olmaması hakaret olarak algılanır...
-lan niye yemiyon yesene sensiz olmuyo
bu cümle aslında şunu ifade etmektedir
-lan yesene biz hayvan mıyız sende bizden değil misin ne ayak ?

bu arkadaş çağrılır sofraya nazla oturur sanki diyet yapan , yediklerine dikkat eden bir ruh hali oluşur üstünde. dikkat edin yerken kaşıkla yemeği düzeltir yavaşça ağzına alır bu detaylar hep aynıdır. diğer aç öğrenciler yemeğe yumulur hemen yerler 2 tabak (genelde makarna olur zaten) (2 paket makarna) öğrenciler hafif hafif doymaktadır yavaş yavaş çekilirler ama o nazla çağrılan aç olmayan arkadaş hala kalkmak bilmemektedir 2.tabağını da yedikten sonra kalkacak sanarsınız ama şöyle bir mazaret sunarak hala oturmaya devam eder
-ya çok güzel yapmışsınız yedikçe yiyesi geliyo insanın
ulan yüzsüz adam her zaman yediğin makarna aha su+makarna , fantastik bir şey değil ki yiyesin gelsin açsın işte a.q daha ne zorluyon kibar ayakları yapıyon.
boşan da semerini ye

işte böyle tokum diyen arkadaşı hiç sofraya çağırmamak lazım , hiç gerek yok uyuyan devi uyandırmaya azizim tabağında ki yemekten olursun...

saygılar...

bir kızı gaza getirmek

tehlike bir iştir , neden yapılır hala bilinmez ? ama bir erkek bir dişinin gözüne girme kıvamında sürekli ona gaz verme hissiyatıyla doludur...

-bu ayakkabı bana yakışır mı?
+sen ne diyosun o ayakkabı senin için yapılmış resmen


bu ne lan , gösterdiği ayakakbı da bi boka benzemiyordur hayır kızı sürekli gaza getirmek işe yarayacaksa böyle eften püften değil sağlam gaza getirmek gerekmez mi ?

genelde erkek türü kızlara gaza getirici cümleler kuramaz yani bir erkeğe yürü lan koçum be gibi laflar sölenir peki ya kıza? saçlamalarsın dakikasında.

-bu ağda sana koymaz güzelim sen ne ağdalar gördün bir çekişte koparırsın yürü be... "saçma ama ilgi çekici o dakka kızın üstünde bir ağda yapma isteği uyandırabilir ama saçma"

-bu bikini var ya cuk oturmazsa sana ben de adam değilim!! "lan görüyosun işte kızda kalça o biçim , göğüs desen küçük nereye oturuyor kim oturuyor lütfen lütfen gerçekçi olalım"

azizim kızları gaza getirme konusu zor iş , yapıldığı zaman kötü sonuçlar doğurabilir , bence susalım ve "sen daha iyi bilirsin" klişe cümlesiyle hafifçe çekilelim... sonra ucu size dokunur...

hadi arabasını çizelim

özellikle lise yıllarında sizi herkesin önünde rezil etmiş bir öğretmenin ya da gıcık olunan müdürün arabasına suikast düzenlemeden önceki öğrencinin son sözleridir...

genelde bir grup olarak toplanırlar ve sanki elmas çalıyorlarmış gibi plan yaparlar. öncelikle bu iş okulda yapılmaz gören eden olur disiplin kötü şey. arabası çizelecek öğretmenin koordinatları yani yaşam alanı yani kısaca evi öğrenilir. bu grup eve akşam sularında koyu renk elbiseler giyerek o evin etrafına dizilirler. gözcüler yerlerine geçtikten sonra "kötü durumlar için en hızlı koşan" arabayı çizmekle görevli olan arkadaş ilerler ve "genelde anahtar kullanılır çivi çok aşırıya kaçar" sokucu delici ince bi aletle araba çizilir... ve intikam alınmış olur hoca ertesi gün ve 1 2 ay boyunca girdiği sınıflara kan kusturur o çizen öğrencilerde kına yakar...

mutlu son

15 Temmuz 2010 Perşembe

boyundan öpülmek

hani dünyanın bir dönüş hızı vardır, hani bulutlar filan hareket eder gök yüzünde...hani insan bilindik bir aheng içerisinde nefes alıp nefes verir, kalbi atar, kanı dolaşır damarlarında, hücreleri ölür anında yeni hücreler doğar...hani deniz dalgalıdır zaman zaman, rüzgar filan eser, yapraklar hışırdar...çocuklar ağlar, kuşlar kanat çırpar... kısacası cümle mahlukat bir hareket halinde, bir devinim halinde, süreklilik içindedir...işte sevgilinin dudakları şah damarına geçtiği boyna değdiği anda;dünya durur, bulutlar da...gökyüzü, dalgalar, kuşlar da durur. nefes kesilir, kalp damarlarda dolaşan kanı itemez hale gelir. hücreler karmakarışık olmuş vaziyette düzensizleşirler.rüzgar da yapraklar da tersine işler bir kaostur alır gider bütün evreni...
işte bu an sevgiliye teslim bayrağının çekildiği andır...

kadın , bayan , karı , dişi

kibarlaşalım diye kelimelere anlam saptırılması sonucunda ortaya çıkmış bir sorunsaldır. bayan kelimesi esas olarak bir kişinin isminin önüne getirilerek ona hitap etmeye yönelik bir "önek"tir. erkek cinsinde bu hitabın karşılığı baydır. dolayısıyla "erkekler ve bayanlar" şeklinde bir ifade asla olamaz, olmamalıdır; oluyorsa da bu olduranın dilsel sorumsuzluğundan kaynaklanmaktadır. bunun nasıl bir hatalı kullanım olduğunu anlamak isteyen varsa bir ingilize mrs's desin; karşı taraf bu söylenenden acaba ne anlayacaktır çok merak ediyorum... doğada iki farklı cinsiyet vardır bunların birisi erkek birisi dişidir. dişi kelimesini itici bulup onun yerine kibar bir ifade kullanalım derken bir kelimeye ilişkin anlam kaydırmalarına girmek manasızdır. dişi yerine kullanılası kız ve kadın kelimeleri de mevcuttur; fakat her iki kelime de tüm dişileri kapsayacak nitelikte değildir. dolayısıyla bir kişiden bahsederken kişi bu iki kelimeden hangisine uygunsa o kullanılabilir; fakat genelleme gerektiğinde kullanılıcak kelime dişi olmak durumundadır. bu bütün dillerde de böyledir; fakat nedense sırf kibarlaştırma adına böyle bir dilbilgisi hatası sosyal sorunsal haline dönüşmüştür. ha ayrıca "pardon çıkalı hanzoların çoğalması" örneğinde olduğu gibi bu bagyan kelimesini ağzından düşürmeyenlerin genel yaklaşımları da ayrıca sorgulanmalıdır...


-dişiligini kullanarak erkekleri elde etmesini iyi biliyor. (cinsel çağrışım yapılıyor)

- sizleri kari koca ilan ediyorum. (es hayat arkadasi manasinda)

- ulkemizde malesef kadin erkek esitligi yoktur. (cinsiyet ayırımı)

- ickiyi yan masadaki bayan gönderdi. (nezaket manası)

görüldügü gibi her birinin ayri kullanim alani var. ha diyorsaniz ki ben ayiyim anlamam bunlardan, siz cümleleri söyle kurarsiniz;

- müdür bey sizi az önce bi kari aradi.
+ cüsss.

- hosgeldiniz erkekler ve kadinlar,
+ yuh hödük!-

-bence de ulkemizde bayan haklari yok,
+ hehe, ölecen len naziklikten!

gibi saygılar..

13 Temmuz 2010 Salı

pazarda kaybolmayan çocuğa çocuk demem!!

ben pazarda kaybolmayan çocuğa çocuk demem azizim... varsa böyle yeğenleriniz kardeşleriniz filan ilk fırsatta gidin pazara ve kaybolmasını sağlayın. bu çocuğun gelişimi açısından çok önemli. sonra demedi demeyin arkadaşım, aha uyardım ben.

ilokuldayım baya küçüğüm ve daha da önemlisi tam bir geri zekalıyım (hangimiz değildi ki arkadaş , ilkokuldaki kızların eteğini kaldırıp , tokalarını çekip kaçan bir nesilden geliyoruk vay vay) annemle pazara gitmişiz ve annemin yanında anlamsızca dolaşıyorum. sonra lokumları görünce kendimden geçtim ve bir anda annneeeee nerdessiiin çığlığımla kendime geldim. etrafa baktım annem yok. resmen korkudan donuma dolduruyorum. annemde o ara beni arıyor muhtemelen.sonra ağlaya sızlaya etrafta dolaşıyorum , pazarcılar toplanıyor etrafa noldu çocuğum falan filan , sonra kalabalığı yaran bir el görüyorum çat kulağıma yapışıyor nerden geldi o el nası buldu bir de ardından tokat ÇATT baktım annem , sonra ana yüreği sarılıyor işte dayanamıyor , pişkin pişkin bir de "anne lokum alsana " diyorum alıyor lokum eve gidiyoruz...

şimdiden söylüyorum bu yazıya çocuk mu? ne çocuk? çocuk ne arar la bazarda!? esprisi ile gelmeyin arkadaş kayboldum ,ağladım ,sızladım sizinde başınıza gelmiş olabilir...

ayrılığın öğeleri

nesnemdi kalbim koptu cümleden,
hiç bir bağlaçla bağlayamazsın.
fiillerim çekimsiz artık
gizli öznem olmayacaksın...

12 Temmuz 2010 Pazartesi

bir kadının en masum olduğu an

bazen böyle küçük anlar yakalar sizi hayatta ve siz bu detayı kaçırmazsanız bir kadının en masum olduğu an ı görebilirsiniz.

soguk bir havada el ele-kol kola yürürken titreyip üsüdügünü belli etmemeye calistigi andir. anlarsiniz üsüdügünü üstünüzdeki montu, vs. vermeyi teklif edersiniz kabul etmez kiyamaz size, üsütmek istemez sizi, israr eder verirsiniz. gözlerinizin icine bakar, mama bekleyen kedi gibi sabirsiz ve tutku dolu bakar, kedi gibi masum bakar. gözlerinin ici parlar. size sarilir, bir eliyle belinizi kavrarken digeriyle gögüsünüze dokunur. onun askiyla ve masumluguyla iciniz isinir.

doğumdan çıkıpta bebeklerini ilk kez kucaklarına aldıkları an. bu zamana kadar hangi yeni anneyi gördüysem yüzlerinde aynı şaşkın, ürkek ve gururlu bakış vardır.
kesinlikle anne gibi anne olduğunda kadın en masum elbisesine bürünür.

essizce hatta ne dedi beli olmadan şarkı söylemeye çalışma anıdır..
sonra ne diyorsun diye birde bakınca..utanır ve yavaşça kızarır...

sizin desteklediğiniz takımın taraftarı olmadığı halde, takımınız gol atınca sizden çok bağırıp sevinmesi.

pilav yapmayı bilmediği halde eve geldiğinizde boynuna bağladığı önlük, telefonda annesinden pilav tarifi alarak size pilav yapmaya çalıştığını gördüğünüz an.

bir de benim en güzel tespitlerimden biri olan :
size ait gömlek , t-shirt ,kapri gibi ona bol gelen elbiselerinizi giydiği an...

kavak yellerinin "oasis" piçliği

kavak yellerinin bölüm fragmanında oasis'in şarkısını piç etmiştir... azizim bu şarkıyı ilk ben kelebek etkisinde duydum en sevdiğim filmdir bu şarkıyı platonik aşık olduğum kıza zamanında resimlerle slayt yapmıştım onun arkasında fon kullandım. canım sıkılınca bu şarkıyı açar dinleyip hüzünlenirdim... ama ama lanet olasıca bir dizi "ekrana baktığımda kankasının memelerini sıvazlarken hemde" arkadan oasis in şarkısını duydum...kahroldum yıkıldım stop crying your heart out müziğinin o güzel sözlerini duyup karşımda ne idüğü belirsiz saçma dizi karakterlerini görmek beni ne kadar yıksa da ; oasis sen rahat ol senin yaptığın şarkılar güzel böyle kirletseler de hala güzel...

hold up... hold on... don't be scared
you'll never change what's been and gone...

odanın aniden sineklenmesi

odada sineklerin bir anda çoğul oluşumudur...

sabah uyanırsın azizim havada uçan bir sinek vızz vızz , türk filmlerinde ki yeşilçam karakterleri gibi fakir ama gururlu yataktan kalkar ve o sineği öldürmek için hamle yaparsın , tabi ki isabet ettiremezsin. sonra ya siktir git dersin günlük yaşamına - mutfak tuvalet yatak- şeytan üçgeninde takılmaya devam edersin. oyun oynamak için bilgisayara hamle yaparsın ekran da sinek gene mi sen bakışlarıyla öldürmeye çalışırsın ve 5 dakika uğraş sonucu ölür. her şey bitti sanmak böle bir duygu işte. odada ki sineklerin aniden çoğalması o sineği öldürdüğün için artık bu kan davasıdır hiiiç uğraşma aga bu savaşı kesinlikle kaybedersin. sineğin kaynağını bulmalısın - elma kabugu , limon ...vs- onu yok edersen bu savaşı kazanabilirsin. bundan sonraki günlerin artık sıradan olmayacak vücudundaki delikleri korumalısın ki içine girmeye çalışmasınlar en sağlam taktikleridir burun ve göz. kaldırdığın her eşyanın altında uçan kara bişey göreceksin ki normaldir çok tepki vermeyeceksin. ama oluruna bırakırsın da olmaz -cam açayım gitsinler- mantığıyla hareket etmen de fayda etmez adam çağırırlar daha da fazla olurlar. pılını pırtını topla arkadaşının evine git kapıyı pencereyi kapa ölmelerini bekle açlıktan birbirini yesinler.başka kurtuluşun yok. * * *

11 Temmuz 2010 Pazar

çabuk zehir yayılmasın!!!

ana karakterlerden birinin bacağının bir bölgesini bişi sokmuş veya ısırmıştır , delikanlı "çabuk zehir yayılmasın çabuk" diyerek elindeki sivri sokucu delici bir aleti alarak orayı biraz daha keser ama onun öncesinde , zehirlenmiş yer pantolan tarzı bişeyse keser ama etek gibiyse işte o sıyırma anıı çok önemlidir sıyırır sonuna kadar sonra yapıştırır vantuz ağzı çeker hüüüp tü hüüüp tü... artık kurtarmıştır hayatını o an esas oğlan esas kız göz göze gelir ve bir elektriklenme oluşur... asıl önemli olan daha sonrasıdır.. delikanlı bu olayın işe yaradığını görür ve artık bir yılan ve ya örümcek alıp eğitmeye başlar , amaç esas kızın göğüse yakın bölgesi veya boynunu ısıttırmak ve vantuz işlemine tabi tutmaktır.planlanan gerçekleştirilir eğitilen hayvan ısırır ve "çabuk zehir yayılmasın çabuk" diyerek göğüs bölgesindeki elbise parçalanır ve vantuz ağız hızlı bir şekilde... to be continue

9 Temmuz 2010 Cuma

dik bakışları olan genç

toplulumuzda sürekli karşılaşılan gençlerden biridir bu...mekana göre değişik hareketlerle bakışlarını tamamlar. otobüslerde eğer yanında -sağında solunda- bir dişi varsa bu gençler önce sağa sonra aşağı sonra ileri önce sağ sonra aşağı sonra ileri hareketini yaparak bir nevi boyun jimnastiği yaparlar ve o kızı kesmiş olurlar...

mekan bir kafe olursa dik bakışları olan genç bu defa kendine bir pozisyon alarak keseceği kızı -keseceği yerlerini- en net şekilde görebilecek şekilde durur...sanki boş boş bakıyormuş veya havaya suya taşa toprağa bakıyormuş gibi bakmasına rağmen çok feci şekilde o bakışların açısı ölçülürse kestiği kızla tam bir dik açı (90 derece) yaptığı görülecektir.

bu dik bakışlar azımsanacak bir durum değildir.bildiğiniz gibi x-man deki cyclopda işe böyle dik bakışlarla başlamış ve sonradan gözlerden kırmızı bir lazer çıkaracak seviyeye gelmiştir...

sev kendini

insan kendini sevemezse; başkasını sevemez diye bir söz duymuştum. zamanını hatırlamıyorum ama duyduğuma eminim. ben bu sözün doğruluğunu sonuna kadar savunurum ama ben şuna dikkat çekmek istiyorum “insan kendini sevemezse, başkası onu sevmez” sözü için bakalım neler söyleyebileceğim.
eskiden aynaya baktığımda “nesin lan sen” diyerekten sitem ediyordum kendime. lise zamanlarında daha vahimdi aynaya bakmayı sevmezdim. kendimi sevmezdim. beni kimse sevmiyor, beğenmiyor derdim ve bu suçu kendimde bulurdum. güzel bir yüze sahip olmadığıma, uzun boylu olmadığıma çekici olmadığıma hayıflanır ve kendimi beğenmezdim. iş bu noktaya varınca sözümüze geri dönüyoruz “insan kendini sevmezse, başkası onu sevmez”

her kişi karşındakine baktığında onda aradığı özellikleri bulmaya çalışır yok iyi olsun, beni güldürsün, neşeli olsun, duygusal olsun vb… ama dikkat edildiğinde kendinde olan şeylerden bir parça olmasını istiyor. ben bunu baya sonra anladım ve bana benzeyen birini bulmayı umut ederek yaşamıma devam ediyorum. eğer ben o aradığım özelliklerdeki bir insanı seveceğime inanıyorsam; ben kendimi seviyorum demektir. ve kendimi seviyorsam bulacağım kişi beni sevecektir ve bende onu seveceğim.

uzaktan bakıldığında garip bir algoritma saçma bir döngü gibi düşünülüyor ama görüldüğü gibi birini sevebilmek ve onunda sevmesi için şartı şurada görüyoruz “kendini sev” bu noktada can yücel imdada yetişerek “sevdiklerin kadar iyisin” diyor ve bu sözden garip bir döngü daha çıkıyor. demek ki iyi olmak için sevdiğin birilerinin olması gerekiyor ve sevdiklerin olması için neydi şartımız “kendini sev” evet görüyorsunuz ben ne kadar şart bulsam da hepsini “kendini sev” şartına döndürebiliyorum.
uzun lafın kısası kendinizi olduğu gibi sade olarak sevin.

yağmur sesi dinlemek

rüzgarın taşıdığı damlaların cama hafif hafif vurmasıyla ; yataktan kalkıp camın önüne geçip yapılan olaydır.insana derinden bir hüzün hissettirir. biraz dikkat kesildiğinde insan , sanki bir şey anlatmaya çalışıyormuş bize yağmur diye düşünebilmektedir..


http://www.rainymood.com/

8 Temmuz 2010 Perşembe

radyoaktif sümüklü böcek tarafından ısırılmak

ortaya genetik yapısı değişerek bir kahramanın çıkacağı varsayılan bir durumdur...şimdi örümcek adam da böyle böyle başladı bu işlere noldu kulelere gökdelenlere çıkarak ona buna ağ attı. peki biz bu sümüklü böcek adamı bağrımıza basmayacak mıyız?bu çıkan kahramandan bir bok olmaz diyerek kenara mı iteceğiz. onunda güzel bir giysiye artist bir simgeye ihtiyacı var...bu kahramanın türkiye de olmasından söz etmiyorum bile... "çocukken de böyleydi lan bu sümüklünün teki" gibi saçma sapan bir süper kahramana söylenmeyecek laflar ağızdan çıkabilir...

çocuk futbolu

bugün bir ilköğretim okulu önünden geçerken gördüğüm manzara, sanırım beden dersi ve hocada kahve ve cigara içiyor bir köşede çocuklara bir top verip salmış orataya...yıllardır benimde içinde olduğum bir etkinlikti bu ; sanki onlardan biri de bendim.evet çocukların top oynaması...

çocukken top oynamak demek bir topun başında 12 13 çocuğun aynı anda koşarak topun olduğu bölgeye en az 8 9 ayağın girmesi demektir.topa vurmak önemli değildir sallamak yeterli o esnada bacak yaralama tekme tokat ne olursa olur.çocuk futbolunda gol atan artistlik yapmaz çünkü gol atan genelde belli olmaz her maçta en az 3 4 tane tsubasa hareketi ortaya çıkabilir (topa aynı anda vuran 3 4 çocuk).

her zaman bu 23 24 çocuğun arasında formalı çocuklar olur , klişe olarak her zaman düşünülen durum şudur "forması olan çocuk her zaman iyi oynar" aldım verdim olayından sonra ilk alınanlar onlar olur , daha sonra geriye kalanlar alınır. her zaman bencil iki üç ayağında top tutan , seyirciye oynayan (camdaki 3 4 kikirdeyen kız) çocuklar vardır bunlar sevilmez genelde ayağına girmek şartıyla yere kapaklanması için ummalı bir çalışma başlatılır.çocuk futbolu acısıyla tozuyla yarasıyla güzel bir olaydır...

yaktığı ateşi söndürmeye çalışan çocuk

ne yaptığını bilemeyen belki pokemon çizgi filminden etkilenip camdan atlayan çocuk gibi birşeylerden etkilenmiş çocuğun yediği haltı bir nebze olsun durdurma eylemidir...

(hayır götümde pire mi var bit mi var) kımıl kımıl yerinde dur bi çocuk diye bağıran annane ve dede sesleri arasında sıvışıp mutfağa ilerleyip onu gördüm...ocağın yanında bir kibrit kutusu evet aldım elime görmüştüm bir kaç defa ne işe yaradığını biliyom cısss efekti burdan geliyordu.

aldım çıktım bahçeye önce bahçedeki çimenlerin üstünde denedim olmadı , sonra kağıt parçaları evet onlar yanıyorlarmış tutuşunca böle yanıyor. yaktım bir güzel yanmaya devam ediyor üstüne atıyom odun söner belki yok sönme belirtisi korkuyom yaklaşınca da bişi olacak
çıkardım benim 20cm (şaka şaka) çıkardım benim pipiyi (o zamanlar pipi) arkadan da alışkanlık
işetmek için çişşş çişşş diye sesleniyorum onun mantığı o sanıyordum hani o denmezse işeyebilceğime inanmıyordum... işemeye başladım işedim işedim işedim bi 3 litre çıktı (ziyaaa atma ziyaaaaa) baktım sönmüyo arkadan ananem bağırıyo hiii naptın oğlum baktım baya yayılmış ateş böle garip bi hal almış dam var yanda eşek anırıp duruyo dedem bir koşu kaptı hortumu söndürdü...


bu yazının teması şudur: işeyerek ateş söndürülmez

yalnızlık dediğin

gecenin en yorgun zamanında , tüm karanlıklar bile uykuya yatmışken , herhangi bir melankolik müziği beynine şırıngayla almak için can atarsın. akla gelmemesi gereken tüm anıların korsan filmciden gidip film almak kadar basit bir şekilde önünde belirir. çizik olsa da sinema çekimi olsa da gene gözükür o anılar birer birer tanıdıktır çünkü sahneleri zaten ezbere biliyorsundur. gidip unutan sevgililer , dudaktaki son öpücüğün bıraktığı tat , düşünüp uyuyamadığın saatler , bir bir tekrarlanmak üzere birkaç dakika içinde yaşanır bünye tarafından. zararsız olur ; fiziksel bir etkisi olma da kalıcı hasarlar oluşur…

yalnızlık dediğin şey , seni bulmaz ; o gelip “merhaba bu gece senle takılayım mı “ demez. yalnızlığı sen çağırırsın sen davet edersin. sanki o kadar acının içinde ihtiyacın varmış gibi bir yük de omuzlarına sen bindirirsin. gerçi arkadaşların nasihatlerinden , “boşver” temennilerinden bıkmış bir insana tek çare gene yalnızlıktan gelir.

yalnızlık dediğin mekan beğenmez. al götür en sade mekana bir ağaç bir oturacak bank ona yeter. ya da al götür en gürültülü mekana yine de rahatsız olmaz gelir. yalnızlığı bir kere davet ettin mi seninle her yere gelir. sıradan her hareketinde , her aynaya bakışında , yolda yürüyüşünde seni sürekli izler.

yalnızlık dediğin yazın yağan ahmak ıslatana benzemez.aniden gelip geçmez , sonuna kadar seni kendine çeker sonuna kadar seni içine alır ve onla yaşarsın ,onla nefes alırsın, ta ki ortada bir şey kalmayana kadar…

çirkin kızlar mini etek giyip kafamı karıştırmayın

yolda önde gidiyorsun birden bir mini etekli kız , o sıcakta hiç gereği yokken takip ediyosun ama terler boşalıyor sırtından kokuyon bir de leş gibi , aranızda baya var hani , sonra hızını artırıyon sanki son dönemece giren atlar gibi boyunda hafif ilerde kız minili bide surata bakıcan ordan göğüslere inecen tam teşekküllüyse (sanki araba bakıyok) , adres öğrenip sabah akşam orlarda cool takılacan mantık bu... ilerliyorsun kalp atışı hızlanıyor , hafiften rüzgar o miniyi havaya kaldırıyor kız eliyle kapatıyor sonra düşünüyon "ay canım ne kadar da düşünceli utangaç" (lan mini giymiş ne utangacı yürü mına koyim) sonra ilerliyorsun daha çok yaklaşıyorsun , arabayı arka arka yanaştırırken park dedektörünün saçma sapan hızlı ötüşü gibi dıdıdıdıdıdıdı ve kızla aynı hizaya geliyorsun çaktırmadan dönüp bakıyorsun ve çirkin...lan çirkin mına koyam bu muydu? bunun için mi kan dolaşımımı hızlandırdım , pembe panjurlu evde beraber oturduğumuzu gördüm (o hayalde bile altında mini etek vardı o derece) yapmayın lan çirkin kızlar mini etek giyip kafamı karıştırmayın.