28 Ekim 2010 Perşembe

bir insan , çavuş hüseyin...dedem



normalde bir insan , bir erkek , doğar , çocuk olur, gençliğini geçirir ve adam olur... ama dedem genç kısmını yaşamamış.o direk çocukluktan adamlığa geçen bir erkek. 6 yaşında annesi ve babası yoktu , ablasının yanında yaşadı , ablası daha fazla bakamadı kimse bakamadı yetim hüsen derlermiş ona. 16 yaşında anneannemle evlendirmişler , 17 yaşındaki... eee evli yetim hüsen , bakmak zorunda... marangozun yanına girmiş sabahları , akşamları dağdan odun kesip eve getiriyormuş 1 saat yürüyerek sırtlanıp. 16 yaşında adam olan dedem , 18 inden sonra asker yolu gözleyen nenem.
ee haliyle çoluk çocuk olacak , yetim hüsen 2 bebesini toprağa verdikten sonra , üçüncü çocuk şükran teyzem doğmuş ve yaşamış. ardından hatice teyzem , annem , dayım... yetim hüsene çocukları olduktan sonra , herkesin yardımına koştuğu için çavuş hüsen demeye başlamışlar. dedem öyle bir insan ki çocuğunu 9 yaşında toprağa vermiş , tüm acılarına rağmen yıkılmamış bir insan. şükran teyzem , 9 yaşında ölmüş. çocuğunun acısını yaşamayı kimse istemez , Allah'a dua ederken en çok söylenendir bu dua "çocuğumun acısını gösterme". çok il gezmiş dedem , kamyon arkasında evine ekmek getirebileyim diye , eee çocuk olmuş bakmak gerek.
dedem bakmakla kalmamış annemi ve dayımı üniversiteye göndermiş , haçlık yollamış.

dedemi çocukluktan hatırlarım , demir gibi kuvvetli , kaldırdı mı seni omzuna kafan tavana değerdi. hani dağ gibi adam derler ya o işte. ama bir kötü alışkanlığı vardı. dedemi anlatanlar bana derdi ki hep " deden kibrit kullanmaz" evet kullanmıyordu , paketten bi cigara alırdı daha diğeri bitmeden , sonuyla yakardı onu da... içe içe içe... ciğerler kalır mı ? kalmaz...

salı sabahı uyandırıldım babam tarafından. "kalk çabuk alifuatpaşaya" noldu dedim ses etmedi. dedeme bir şey oldu mu dedim ? "biz yoldayız denizliden çıktık" noldu dedim gene ses etmedi ,sonra sessizce "deden vefat etti oğlum". ben ilk defa bir yakınımı kaybediyorum , her akrabam sağ çok şükür , hiç beklemiyordum. daha 2 gün öncesinde anneme , "ben sakaryaya geçerim çarşamba günü , dedemi görüp denizliye gelirim anne".yetişemedim... yetişip göremedim. yolda hiç ağlamadım ne düşüneceğimi ne hissedeceğimi bilmiyordum , üzülüyordum , bir daha göremeyeceğim , bana nasihat veremeyecek...

alifuatpaşaya vardım , söz verdim kendime ağlamayacaktım , erkek dik durmalı , dedem öyleydi dimdik , 72 yaşına kadar hala dikti , hiç belinin büküldüğünü görmedim ben... gittim eve yaklaştım , kapıda kuzenim gözler kırmızı , gördüğüm an bir şey oldu anlayamadım , görüşüm buğulandı , durduramıyordum , sarıldım ağladık , içerde kapının önünde dayım , sarıldım sıktı omzumu ,ağlıyorduk hepimiz , nenemi gösterdi git öp dedi elini , içeri girdim göremiyordum ki ne nerde , nenem beli bükük , ben nenemi de 5- 6 yıldır hiç dik görmedim , ama o gün dik duruyordu gitim sarıldım ağladık dayanamadım attım dışarı kendimi. dedem tabutta duruyormuş , soğutuculu tabut , annemgil gelene kadar , defnedemezdiler , bekliyordu onun için ... kardeşim geldi bursadan gözler kırmızı ağladık sarılıp , ama en kötü en kötü annemin gelişiydi. annem öğretmen kaç defa izin alıp sakaryaya geldi ben unuttum 2 gün 3 gün 4 gün en fazla ama geliyordu dedeme moral veriyordu 7 saatlik yol çekiyordu usanmadan... geldi sarıldı dayıma "yaşatamadık , yaşatamadık babamı" ben hayatımda bu kadar ağladığımı hatırlamıyorum...

ben babamın ağladığını görmemiştim , baktım babam da ağlıyor , bir erkek çocuğunun babasının ağladığını görmesi , nasıl parçalandı içim... ağladık..ağladık...

ben salı günü dedemi kaybettim , bir adamı , dağ gibiydi... bu yazı ne kadar ki , ne kadar... sayfalar dolusu yazabilirim , keşke klavyenin su geçirmeyeceğini bilsem devam etsem...

alifuatpaşa da 3 gün boyunca yağmur yağdı , sadece dedemi defnettiğimiz saat yağmadı. mekanın cennet olsun , huzur içinde yat dedem...


son söz : hastalık ; ciğerlerin durumunun sigara yüzünden vereme kadar ilerlemesi ve birinin hiç çalışmaması , diğerinin de çok az çalışması .dedemin tek isteği vardı , sigara içmememiz , sigara içmeyin... çocuğunuza , torununuza erkenden acı yaşatmayın... dedem sigara içmeseydi , 90 yıl yaşardı belki daha fazla , şekeri tansiyonu başka hiç bir rahatsızlığı yoktu , sadece sigara...




21 Ekim 2010 Perşembe

peşinden gidilmemesi gereken kız modeli







evet erkekler gene erkekler... doğada bir dişinin kokusunu alınca, onun peşinden giden ve üremek için diğer cinsleriyle savaşan yaratıklar..



doğada erkekler sadece genetik yapısını aktarmaya uğraşır , genelde doğan çocukla ilgilenmezler , ve olduğu sürüde durmazlar , çünkü benzerlikler yüzünden çocuklarının kötü genlere sahip olmasını istemezler...

(national geographic tarzı giriş)

-iyi alıştım buna haa-



insanlarda bu tamamen farklı bir şekilde olur. bilinçaltı her ne derse desin " bu kız iyi , bu kız kötü " ona göre hareket etmez , hoşlanırsa peşinden gider ve ya belli eder.

şimdi erkeklerin hangi tür kızlardan hoşlanmaması gerektiğini irdeleyelim...

-hoşlanabilir de yav o kadar karışmam kendi bilir azizim-



"her konuda hırslı ve kendini başkalarıyla sürekli kıyaslayan kız modeli"

tehlike bir tiptir , neden ? çünkü kendini kıyaslayıp hırs yaparsa bu ilişkide de aynı olur , sizin yapmadığınız şeyleri yüzünüze vurup , diğer erkeklerle kıyaslama içine girer."sen niye böyle yapmıyon bak o yapıyo , neden böle giyindin" bu kötüdür , erkek üzerinde öz güvensizlik yaratır , erkek öz güveni olması gereken bir varlıktır. bu kızlardan uzak durulmalıdır.



"çevresine ben böyleyim , ben bilirim , ben her şeyim imajı veren kız modeli"

yönlendirme iç güdüsü olan , ve bildiklerinin üstün olduğunu kabul eden tiptir. ilişkide bunlar sürekli yön vermeye bir şeyleri karar vermeye , kavgayı başlatıp sonlandırma yetkisine sahip olduklarını sanırlar. erkek yönlendirilmeyi sevmez , ortaokulda lisede sürekli -saç uzatma , sakal bırakma , şunu yapma bunu yapma- diyerek bastırılmış olan erkek , üniversitede yönlendirilirse geri teper.



"bir şeyleri halletmek yerine üstünü örtmeyi seçen kız modeli"

sorunların üstünü örtmeyi tercih eden tiptir. tartışmadan sürekli kaçınarak , bir şeyleri halletmez ama bu " hep" kötü olur. insan da biriken duygulara , yön vermek yerinde olduğu yerde bırakırsa sonrasında -sen böyle yapmıştın,sen öyle yapmıştın, şurda bana böyle dedin- gibisinden büyük tartışmalara yol açar , halbuki sorunları konuşarak halletmek gerek ilşkinin zaten temeli beraberliktir , , beraber olmanın getirisi budur.

"zayıflıklarını kabul etmeyen, saklamaya çalışan kız modeli"

kendi hareketlerinin sonuçları eğer kötü sonuçlanıyorsa ve bunu kabul etmiyorsa ,, bu tipler çoğu şeye güvensiz olur, ilişkide hata kabul etme diye bir olay vardır , gururu bir kenara bırakıp hatayı kabul etmek herkesin yapabilceği bir şey değildir, bir erdemdir .. bu tip insanlar çevrediklere ikinci yüz denilen bir yüzle karşılık verirler , sahte gülüşler , sahte memnuniyetler içerir...



"iki adım sonrasını hesaplayamayan , konu hakkında fazla düşünmeyen kız modeli"

bu tip hep inkarcı olur , bir konunun getirisini fazla düşünmez ve irdelemek istemez . genellikle bu tipler ağzından çıkanı kulağı duymayan , aniden laf koyan tiplerdir.ilişkide düzeltilemeyecek hasarlara kalp kırıklıklarına neden olur.



"eski sözcüğünü kullanan kız modeli "

burdan kastım , eski ilişkilerini sürekli gündeme getiren ve -böyle oldu , şöyle oldu , böyle üzüldüm - diyen kız tipidir. benim en sevmediğim tiptir bunlar. ilişkilerinde ki başarısızlığı -eğer suç erkekte değilse- sürekli erkeğin üzerine yıkarak , sizin üzerinizde sürekli bir baskı oluşturur. eski yaşadıklarını anlatarak ilişkiyi sürekli yağmur altında kalma gibi bırakır zamanla damlalar zarar verir ve parçalanır.



"sevgiye inanmayan kız modeli"

yaptığınız şeylere sürekli bir tereddütle yaklaşan , önceki yaşanmışlıkların tekrar etmesinden sürekli korkan - eğer erkek ciddiyse tabi - kız tipidir. sürekli bir acaba düşüncesi vardır aklında , öz güvenini yitirmiş kızdır , eğer uğraşılıp güven verilirse olabilir fakat eğer olmuyorsa bu işin peşini bırakmak en mantıklısıdır.



"sevgilisi olan kız modeli"

o kadar da hayvan değilsiniz la , ayıptır , -ayırırız olm dert etme- gibi arkadaşların söylediklerine kulak asmayın , dönür dolaşır yaptığınız size geri girer pardon döner ... bir çiftin mutluluğunu bozarak mutlu olamazsınız...

12 Ekim 2010 Salı

deniz ve insan

gözlerimden dökülen yaşlar gibi bu tuzlu , içimdeki boşluk gibi görünmeyene kadar ilerleyen bu engin , ruhum gibi elle şekil almayacak kadar bu özgür su birikintisi...

denizi izlemek... dalgalara boyun eğen teknelerin sağa sola sallanması , aniden havalanan martıların haykırışları. köşe başında duran midyeciye bakışları sabitleyip bir kaç midyeyi mideye indirmek için hamle yaparak ilerlemek.ağzında bırakacağı baharatlı tadı bir kaç dakika tutmak...

sahilin uzunluğu önemsiz nereye kadar gidiyorsa gitsin ayaklar taşıyabildiği sürece, akciğerlerim şişip indiği sürece sorun yok. esintiyi kulaklarımda ki soğumayla ve burnumun kızarmasıyla karşılayıp , giydiğim ne varsa daha sıkı sarılmak. aniden önüme atlayan bir kaç hırçın dalga parçası ve ondan kaçmaya çalışan insanlar. sudan korkuyorlar , gözlerinde görüyorum. yavaşça sahile doğru ilerliyorum. bu ayaklarımda ki ayakkabılarla hissedemeyeceğimi anlıyorum ve çıkarıp kumların soğuğunun tenime işlemesini bekliyorum. aniden bir uykudan düşme hissiyle uyanır gibi açıyorum gözlerimi.sanki 20 yıllık bir ahbap gibi konuşuyorum onunla." deniz , ne kadar çok benziyoruz birbirimize ; sende içinde canlılar barındırıyorsun , ben de... ama sen canlıların kendilerini tutuyorsun bense sevgilerini."